Batum Sınırında “Tuz ve Tütün” Kaçakçılığı
Herkesçe malumdur ki devletlerinin en önemli gelir kaynaklarından birisi ülkede yetişen mamullerin gelirinden aldığı vergidir. Eğer bu mamuller yurt dışından getiriliyorsa, bu sefer de sınırlarda gümrük vergisine tabi tutulmaktadır. Osmanlı Devletinin 17. yüzyıldan itibaren sürekli gerileyen ekonomisi kaybedilen savaşlar, üretimin azalması, kapitülasyonlar sebebiyle yerli üreticinin Avrupalı üreticiler ile mücadele edememesi, tımar sisteminin bozulması, devlet ricalinin aşırı israfları gibi nedenlerden dolayı iflasın eşiğine gelmişti. İlk olarak 1854 de Kırım Savaşı sebebiyle alınan dış borç kısa sürede diğer yeni borçlarla nihayetlenmekteydi. Oysa devletin bu dönemdeki önemli gelir kaynağı olarak sadece alkollü içecek, tuz, tütün ve ipekten alınan vergiler kalmıştı. Fakat ne yazık ki bu gelirler de 1878-1879 Osmanlı-Rus Savaşından (93 Harbi) mağlup olarak ayrılmamızdan sonra iç borcun çoğunu elinde bulunduran Galata Bankerlerine borç bedeli olarak 10 yıllığına tahsis edilmişti.
Osmanlı Devleti zaten az olan gelir kaynağını bu şekilde iç borçlanmaya tahsis ettiği için bu durum borcunu ödeyemediğimiz İngiltere başta olmak üzere Avrupalı devletlerin tepkisini çekmişti. Bunun üzerine bu devletler Osmanlı Devletini anlaşmaya zorlayarak gününüzdeki IMF’ye benzetebileceğimiz bir kurum olan “Duyun-u umumiye İdaresini” yani “Genel Borçlar İdaresini” kurarak Osmanlı Devleti’nin gelir kaynaklarına el koymuşlardır.
Herkesçe malumdur ki devletlerinin en önemli gelir kaynaklarından birisi ülkede yetişen mamullerin gelirinden aldığı vergidir. Eğer bu mamuller yurt dışından getiriliyorsa, bu sefer de sınırlarda gümrük vergisine tabi tutulmaktadır. Osmanlı Devletinin 17. yüzyıldan itibaren sürekli gerileyen ekonomisi kaybedilen savaşlar, üretimin azalması, kapitülasyonlar sebebiyle yerli üreticinin Avrupalı üreticiler ile mücadele edememesi, tımar sisteminin bozulması, devlet ricalinin aşırı israfları gibi nedenlerden dolayı iflasın eşiğine gelmişti. İlk olarak 1854 de Kırım Savaşı sebebiyle alınan dış borç kısa sürede diğer yeni borçlarla nihayetlenmekteydi. Oysa devletin bu dönemdeki önemli gelir kaynağı olarak sadece alkollü içecek, tuz, tütün ve ipekten alınan vergiler kalmıştı. Fakat ne yazık ki bu gelirler de 1878-1879 Osmanlı-Rus Savaşından (93 Harbi) mağlup olarak ayrılmamızdan sonra iç borcun çoğunu elinde bulunduran Galata Bankerlerine borç bedeli olarak 10 yıllığına tahsis edilmişti.
Osmanlı Devleti zaten az olan gelir kaynağını bu şekilde iç borçlanmaya tahsis ettiği için bu durum borcunu ödeyemediğimiz İngiltere başta olmak üzere Avrupalı devletlerin tepkisini çekmişti. Bunun üzerine bu devletler Osmanlı Devletini anlaşmaya zorlayarak gününüzdeki IMF’ye benzetebileceğimiz bir kurum olan “Duyun-u umumiye İdaresini” yani “Genel Borçlar İdaresini” kurarak Osmanlı Devleti’nin gelir kaynaklarına el koymuşlardır.
Duyun-u Umumi İdaresi alkol, tütün ve tuz gelirini toplamak için “Reji” şirketini kurdu. Bu şirket bu ürünlerin fiyatlarını belirleme hakkına sahipti. Aynı zamanda bu ürünler sadece Reji memurlarının belirlediği fiyattan yine Reji memurlarına satılabilecekti.
Kaçakçılığı Laz’lar Yapıyordu
Bu uygulamalar kısa sürede ülkenin birçok yerinde tepkilerle karşılandı. Yerli kaynaklar yok pahasına üreticiden alınıyor ve fahiş fiyatlarla ihtiyaç sahiplerine satılmaya çalışılıyordu. Yüksek kâr amacını arzulayan bu uygulama hem üreticiyi hem de tüketiciyi zor durumda bırakmıştı. Bu durumun üstesinden gelemeyen halk çareyi tuz ve tütün kaçakçılığı yapmakta bulmuştu. Zaten gelirleri toplayan idarenin ve Reji Şirketi’nin yabancıların elinde oluşu devletin kaçakçılığa fazla tedbir almamasına yol açmaktaydı. Tütün ve tuz kaçakçılığının yapıldığı önemli yerlerden biriside 93 Harbi’nde kaybettiğimiz Batum’du. Batum 93 Harbi olarak andığımız 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbiyle kaybedilmiş ve sınır bugünkü gibi Hopa olmuştu. Yıllardır Doğu Karadeniz sahilinde ticaret ve balıkçılık yapan “Lazlar” bölgeyi iyi bilmelerinden dolayı Batum’un Rusların eline geçmesinden sonra da ticari faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Bu sıralarda Laz kayıkçı ve gemiciler Hopa sınırından Batum’a geçerek kaçak olarak getirdikleri tuz ve tütünü ilk olarak Trabzon’a götürüyor buradan da devletin diğer bölgelerine gönderiliyorlardı. Duyun-u Umumi İdaresi’nin kurulduğu 1881 yılından itibaren kısa sürede yaygınlaşan kaçakçılık faaliyetleri Reji şirketi tarafından sahillerde görevlendirilen “Kolcu” denen görevliler tarafından Borçlar İdaresine rapor edilmekteydi. Kolcular raporlarında Osmanlı bayrağı taşıyan kayık ve gemilerin kaçak tuz ve tütün taşıdıklarını rapor ediyorlardı. 1894 yılına gelindiğinde kaçakçılık hat safhaya ulaşmış bu yüzden artık Avrupalı devletler Osmanlı yönetimine baskılara başlamışlardır.
Kaçakçılığı Laz’lar Yapıyordu
Bu uygulamalar kısa sürede ülkenin birçok yerinde tepkilerle karşılandı. Yerli kaynaklar yok pahasına üreticiden alınıyor ve fahiş fiyatlarla ihtiyaç sahiplerine satılmaya çalışılıyordu. Yüksek kâr amacını arzulayan bu uygulama hem üreticiyi hem de tüketiciyi zor durumda bırakmıştı. Bu durumun üstesinden gelemeyen halk çareyi tuz ve tütün kaçakçılığı yapmakta bulmuştu. Zaten gelirleri toplayan idarenin ve Reji Şirketi’nin yabancıların elinde oluşu devletin kaçakçılığa fazla tedbir almamasına yol açmaktaydı. Tütün ve tuz kaçakçılığının yapıldığı önemli yerlerden biriside 93 Harbi’nde kaybettiğimiz Batum’du. Batum 93 Harbi olarak andığımız 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbiyle kaybedilmiş ve sınır bugünkü gibi Hopa olmuştu. Yıllardır Doğu Karadeniz sahilinde ticaret ve balıkçılık yapan “Lazlar” bölgeyi iyi bilmelerinden dolayı Batum’un Rusların eline geçmesinden sonra da ticari faaliyetlerini devam ettirmişlerdir. Bu sıralarda Laz kayıkçı ve gemiciler Hopa sınırından Batum’a geçerek kaçak olarak getirdikleri tuz ve tütünü ilk olarak Trabzon’a götürüyor buradan da devletin diğer bölgelerine gönderiliyorlardı. Duyun-u Umumi İdaresi’nin kurulduğu 1881 yılından itibaren kısa sürede yaygınlaşan kaçakçılık faaliyetleri Reji şirketi tarafından sahillerde görevlendirilen “Kolcu” denen görevliler tarafından Borçlar İdaresine rapor edilmekteydi. Kolcular raporlarında Osmanlı bayrağı taşıyan kayık ve gemilerin kaçak tuz ve tütün taşıdıklarını rapor ediyorlardı. 1894 yılına gelindiğinde kaçakçılık hat safhaya ulaşmış bu yüzden artık Avrupalı devletler Osmanlı yönetimine baskılara başlamışlardır.
Düzenlemek için burayaBu baskılar neticesinde Osmanlı Devlet idaresi bu duruma müdahale etmek zorunda kalmıştır. Batum konsolosluğuna bu konu hususunda tedbir alması için bir dizi emirler göndermiştir. Batum konsolosluğu kaçakçılığın önüne geçmek için Hopa eşrafından Hasan Efendi’nin Konsoloslukta fahri muhbir olarak görevlendirilmesini istemişti ve bu isteğinin resmiyet kazanması için Hariciye Nezaretinden den bu husus hakkında gerekeni yapılmasını istedi. Hasan Efendi’nin görevlendirilmesindeki amaç bu kişinin Hopa’nın saygın bir eşrafı olması ayrıca Hasan Efendi’nin Batum’da bina ve dükkânlara sahip olduğundan kimsenin ondan şüphe duymayacağı düşüncesiydi. Hasan Efendi kaçakçılık yapanların kimliklerini tespit edip bunların pasaport ve vizelerinin iptalini sağlayacaktı. Hariciye Nezareti’nin Osman Ağazade Hasan Efendi’ye resmi bir görev verilmesi için Sadrazamlığa (Başbakanlığa) sunduğu dilekçe 22 Mart 1894’de kabul edilmiştir. Hasan Efendi Batum sınırında yapılan kaçakçılığı önlemek için hiçbir maaş karşılığı olmadan Batum Konsolosluğu’nda muhbir olarak göreve başlamıştır.
Kaynak: http://tanergokdemir.blogspot.com/2012/02/batum-snrnda-tuzve-tutun-kacakclg.html
Kaynak: http://tanergokdemir.blogspot.com/2012/02/batum-snrnda-tuzve-tutun-kacakclg.html